Beytulhikme Int J Phil 13 (2) 2023
Doi: 10.29228/beytulhikme.69136
Research Article: 01-21
___________________________________________________________
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir
Mefhumlaştırma Örneği
Sōphrosynē in the Charmides: A Pattern of Conceptualization in Plato
ERMAN GÖREN
İstanbul University
Received: 29.03.2023Accepted: 29.06.2023
Abstract: In Classical Greek thought, some words pointing to traditional values
before they became current as philosophical concepts, gained in size over time
and attained a multidimensional appearance. Many concepts in Greek thought
settled in their final positions as a result of a head-to-head contest with different prospective concepts in an environment of “competition” (agōn). In this
process, they separated their way with their fellow concepts when the time came and settled in their dominant position in Classical Greek thought as the basic “virtues” (aretai) that the Greek people should have. As a result of this process, it was discussed even in Antiquity as one of the main problems of Classical
Greek thought, exactly which virtue of sōphrosynē, the control of pleasures appealing to the senses, what kind of harmony as the germination ground of wisdom. For this reason, the fact that sōphrosynē's virtue expressed in different
contexts is appropriately met creates a problem of ambiguity regarding the history of thought and living culture rather than a translation problem. In this article, it is stated that by following sōphrosynē in the historical process, notions
with a wide range of references such as it cannot be understood from a single
context, that we need a holistic view over contexts to understand such notions,
but that this follow-up is specifically applied to Plato's Charmides to demonstrate that it will enable us to comprehend a skeleton of conceptualization strategies on the way to refine the philosophical identity of it.
Keywords: Sōphrosynē, aretē, self-knowledge, conceptualization, Plato, Charmides.
___________________________________________________________
Erman Gören
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü
34459, İstanbul, Türkiyeermangoren@istanbul.edu.tr
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
___________________________________________________________
2
Erman Gören
Giriş
Klasik Yunan düşüncesi çerçevesinde sōphrosynē en geniş anlamıyla
insan kişiliğinin ahengini ve bütünlüğünü temin eden bir tür “akl-ı selîm”
olarak ifade edilebilir. Buradaki aklın selâmeti söz konusu ahengi ve bü-
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
tünlüğü tehdit edebilecek haz ve ıstırabın, hatta bu haz ve ıstıraba ulaşma
yolunda ortaya çıkan arzuların tecrübeleriyle irtibatlı bir şekilde, bunlar
arasında kurulabilecek münâsip bir denge sâyesinde ortaya çıkar. Böyle
bakıldığında duyuların muhâtap olduğu her şeyle kurulan sıhhatli bir zihnî
tutuma teşmil edilebilecek bu mefhum, Aristoteles‟in Ēthika Nikomakheia eserinde sadece üç eyleme –yeme, içme ve cinsellik (en sitois kai en
potois kai tois aphrodisiois)– hasredilerek kendine özgü daha dar bir çerçeve kazanır. Bu tespitine giden yolda Aristoteles tat alma ve dokunma
duyularının hâricindeki duyuların tecrübelerindeki kendine hâkim olma
yönelimlerinin niçin sōphrosynē olarak nitelenemeyeceğini uzun uzadıya
temellendirme gayretine girişir. Nitekim sōphrosynē‟nin birlikte serpilip
geliştiği kimi mefhumlardan ayrı konumunun sağlamlaştırılması Aristoteles‟te çok yanlı bir şekilde ele alınan bir mesele haline gelir. Bu anlam
daralması sürecinde sōphrosynē ve bu ismin sıfat biçimi olan sōphrōn‟un
farklı bağlamlarda tek kelimeyle karşılanamayacağı açıktır. Aşağıda daha
ayrıntılı bahsedeceğim farklı vurgularıyla sōphrosynē, ne olduğu kadar ne
olmadığıyla, hangi mefhumlarla kesişim kümesi oluşturduğu kadar hangi
mefhumlarla karıştırılmaması gerektiğiyle de tafsîlâtlı bir mütâlaayı hak
ediyor. Aşağıdaki metinde bu neviden bir mercek altına alma işlemiyle
başta sōphrosynē mefhumunun tarihî yolculuğunun ve dolayısıyla Klasik
Çağ‟da Yunan insanının kazanması gerektiği düşünülen meziyetlerden biri
haline nasıl geldiğinin panoramasını sunmayı, sonrasında da Platon‟un
Kharmidēs diyaloğunda bir mefhum olarak sōphrosynē‟ye nasıl felsefi bir
kimlik kazandırdığını tahlil etmeyi amaçlıyorum. Bu manzaraya bakarak
sōphrosynē‟nin özellikle Türkçedeki görünümleriyle ilgili tenkîdî bir yaklaşım geliştirmeyi de hedefliyorum. Bu nedenle öncelikle sōphrosynē‟nin
Türkçedeki telakkîlerini ele almakla işe başlayacağım.
1. Türkçede Platon‟un Erken Çevirilerinde Sōphrosynē Telakkîleri
Antik edebiyatın tercümesi süreci temel mefhumlarda taşınan orijinal anlamların önemli ölçüde aşınmasına neden olur. Bunun en erken
örnekleri Latinceye aktarılan Yunanca felsefi terminolojide bulunabilir.
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
3
Nitekim Martin Heidegger Eski Yunanca felsefi terminolojinin Latinceye
aktarımında ciddî sıkıntılar olduğunu düşünür ve bu meseleyi farklı mefhumlar üzerinden tartışır. Diğer modern dillerin antik metinleri çeviri
süreçlerinde olduğu gibi, Türkçede de Yunanca mefhumların yerli yerince
şandı. Sōphrosynē çerçevesinde bu başlangıca yakından bakmak terimin
ifade ettikleriyle ilgili belleğimizdeki olası kirliliği temizlememize yardımcı olabilir.
1940‟lı yıllardan itibaren Platon metinlerin Türkçedeki erken çevirileri incelendiğinde Klasik Yunan düşüncesi çerçevesinde merkezi mevki
işgal eden meziyetlerden biri olan sōphrosynē‟nin ifade ettiği mefhum
konusunda tam bir kafa karışıklığı olduğu göze çarpar. Şahinbaş Alkibiadēs A‟ tercümesinde “bilgelik”in yanı sıra “ölçülü hareketler” biçiminde
bir tercümeyle de sōphrosynē‟yi karşılar. Meneksenos tercümesinde ise
Şahinbaş “ölçülülük” karşılığını tercih eder. Siyavuşgil Philēbos tercümesinde “ılımlılık” karşılığını yeğlerken, Akverdi kimi zaman “ölçülülük”,
“ölçü” kimi zaman da “bilgelik” karşılığında karar kılar. Boran ile Karasan
“bilgelik” karşılığını münâsip bulurlar. Cemgil Menōn tercümesinde “ölçü” ve “ölçülülük” karşılıklarına farklı bağlamlarda başvurur. Kösemihal
Kharmidēs tercümesinin önsözünde sōphrōn‟un “aklı başında, olgun,
ölçülü bir adam anlamına geldiği” kanaatini ifade etse de esas aldığı çeviriye riâyet ederek Fransızca saggese‟ı “bilgelik” olarak karşılamayı tercih
ettiğini belirtir (Kösemihal, 1949, ii). Keza Kösemihal Protagoras‟ı çevirirken de ekseriyetle “ölçü”, “bilgelik” karşılıklarını kullanır. Öte yandan
aynı Kösemihal Lakhēs tercümesinde yine “bilgelik”in yanı sıra “isteklerimize karşı koyabilmek” gibi bir karşılığa da başvurmuştur. Suut Kemal
Yetkin ile Hamdi Ragıp Atademir Phaidōn tercümelerinde tutarlı bir
şekilde “ölçülülük” karşılığını yeğ tutarlar. Güney ile Ay ise Timaios‟ta
geçen tek sōphrosynē‟yi “bilge*lik+” ile karşılarlar. Baydur Kratylos çevirisinde “akıllılık” karşılığını tercih eder. Erben Gorgias tercümesinde “ölçülülük”, “ölçülü olmak” hatta “usluluk” karşılıklarına başvurur. Rohde‟nin
Erhat‟la birlikte yayıma hazırladığı Politeia‟nın ilk iki kitabının ikinci
baskısında sōphrosynē‟nin geçtiği tek kısımda “temkin” karşılığı bulunur.
Bu saydığım tercümelere göre nispeten daha geç dönem bir çalışmada,
Erhat ile Eyüboğlu Symposion tercümelerinde sōphrosynē‟yi karşılamak
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
ve filolojik bir tutarlılıkla anlaşılması istikametinde kimi aksaklıklar ya-
4
Erman Gören
üzere “ölçülü olmak”, “ölçü”, hatta “akıl hazinesi” gibi ibareler kullanırlar.
Benzer şekilde sōphrōn sıfatı da Platon metinlerin Türkçedeki erken
çevirilerinde nasıl karşılanacağı hususunda tereddütle kalınmıştır. Şahinbaş Alkibiadēs A‟ tercümesinde “bilge” ve “ölçülü” sıfatlarıyla sōphrōn‟u
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
karşılar. Şahinbaş Meneksenos tercümesinde ise “bilge” karşılığını tercih
eder. Suut Kemal Yetkin ile Hamdi Ragıp Atademir Phaidōn tercümelerinde sōphrōn için “ölçülü” karşılığını tutarlı tercih ederler. Adnan Cemgil Menōn tercümesinde “ölçülü” karşılığını kullanır. Boran ile Karasan da
“ölçü” ve “ölçülü” karşılıklarını münâsip bulurken,
Karasan Sophistēs
tercümesinde “akıllı” karşılığını kullanır. Siyavuşgil Philēbos tercümesinde “ılımlı” ve “bilge” karşılıklarını yeğlerken, Akverdi kimi zaman “kendini tutabilen”, “bilge” kimi zaman da “ölçülü” karşılığında karar kılar. Kösemihal “bilge” olarak karşılamayı tercih eder. Güney ile Ay ise Timaios‟ta sōphrōn‟ları “alçak gönüllü” ve “bilge” olarak karşılarlar.
Erben
Gorgias tercümesinde “ölçülü” ve “uslu” karşılıklarını tercih eder. Eralp
Euthydēmos, Eyüboğlu Lysis tercümesinde “ölçülü” karşılığında karar
kılarlar. Erhat ile Eyüboğlu Symposion tercümelerinde sōphrōn‟u karşılamak üzere “düzenli” ve “akıllı” gibi ibareler kullanır.
Ne yazık ki bu tablo bağlama uygunluktan kaynaklanan bir karşılık
çeşitliliği sunmuyor. Kimi isabetli karşılıklar olmasına rağmen, bunlar
metodolojik bir bilince değil, çoğunlukla rast gelmiş mütercim uyanışlarına dayanıyor. Şüphesiz bu kafa karışıklığının arkasındaki etkenlerin başında erken dönem tercümelerin önemli bir bölümünün Batı dillerinden
yapılan başka tercümeleri temel almış olması ve muhtemelen kimi durumlarda mütercimlerin terimlerin içeriği konusundaki filolojik bilgi yetersizlikleri geliyor. Aynı zamanda terimlerin yeniliği yüzünden tam terimleşmiş Türkçe karşılıklar bulmak da başlangıçta pek kolay olmamış olabilir.
Ancak tercümelerdeki yerelleştirme gayreti de terimlerin somluğunu ilk
feda edilecek değerlerden biri haline getiriyor. Bu netice erken tercümeler
kapsamında Türkçeye mahsus bir durum değil, erken İngilizce ve Fransızca tercümelerde de bu türden yaklaşımlara rastlamak mümkün. Hep orijinal dili temel aldıkları halde antik metinlere hızla giriş yapma kaygısını
taşıyan diğer modern dillerin erken çevirilerinde de olduğu gibi Türkçede
de mefhumların somluğu devrin en yetkin tercümanların sezgilerine emanet edildi. Ancak şimdileyin felsefi mefhumlara ilişkin bu muğlaklıklarla
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
5
düşünmeye devam etmek bilgiye erişim biçimleri köklü şekilde değişmiş
entelektüel çevrelerde pek mümkün değil. Dolayısıyla bilhassa felsefi
metinlerin filolojik tutarlılık taşıyan yeni tercümeleri kadar, belli başlı
felsefi mefhumların zaman içindeki değişim ve dönüşümleri çerçevesinde
ile onunla aynı kökten türemiş terimler ve bu mefhumun kesiştiği başka
mefhumlar eşliğinde böyle bir îzâhat sunmaya gayret edeceğim.
2. Sōphrōn ve Sōphrosynē‟nin Etimolojileri
Platon Kratylos (411e-412a) diyaloğunda sōphrosynē‟nin etimolojisini
de sunar. Tek bir cümlede ifade edilen bu etimoloji büyük ölçüde modern
etimolojik yaklaşımlarla paralellikler arz eder: “sōphrosynē‟yi de şimdilerde “basiretin kurtarışı” (sōtēria… phronēseōs) olarak değerlendiririz (Platon, 2016, 127–128). Modern etimolojilere geçmeden önce, Platon‟un yaklaşımını enine boyuna müzakere etmekte fayda var. “Kurtarış” olarak
çevrilen kelime sōtēria burada daha sonra özellikle Hıristiyanlık bağlamında kazandığı eskatolojik anlamlardan oldukça uzaktır. Gerek Platon‟daki gerek Platon dışındaki Klasik Çağ yazarlarındaki bağlamlarına
bakıldığında daha ön plana çıkanlar sōtēria‟nın eskatolojik bir yükü olmayan “selamet,” “koruma,” “muhafaza,” “emniyet” anlamlarıdır. Nitekim
Proklos da Sokrates adının Kratylos‟ta tam olarak verilmeyen etimolojine
kendi şerhinde açıklık getirirken sōtēria‟ya olan vurguyu tekrarlar. Sokrates Proklos tarafından ruhu kurtulmuş, yani emniyet altında olan, zarar
görmesine imkân olmayan biri olarak sunulur.
Bu etimolojik açıklama Aristoteles tarafından da tasvip edilir. Sonrasında Stoacı filozof Khrysippos da Latince muâdili temperantia‟yı ele alan
Latin hatip ve düşünür Cicero da bu etimolojiyi onaylayanlar kervanına
katılır. Platon‟un phronēsis ile sōphrosynē arasında kurduğu bu irtibat
semantik etimolojinin sunduğu tesadüfî bir tespit değildir. Nitekim modern etimolojinin açıklamaları Platon‟un yaklaşımlarını destekler niteliktedir. Öyle ki Ionia lehçesindeki saos ve Attika lehçesindeki eşdeğeri olan
sōs kökünün sōphrosynē‟nin türemesinde oynadığı rolü modern dönemdeki etimoloji uzmanları da tasdik eder (Chantraine, 1984, 1084–1085;
Walde & Pokorny, 1930, 706). Sōphrosynē‟nin etimolojisinin sağladığı bu
selamette ve emniyette olma fikri farklı seviyelerde erken Yunan şiirinden
itibaren inşa edilmeye başlanır. Ancak sōphrōn ve sōphrosynē‟nin kılıktan
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
yerinde bir şekilde izah edilmesi elzem hale geliyor. Aşağıda sōphrosynē
6
Erman Gören
kılığa giren ve bir türlü sabitlenemeyen anlamları cari olmaya devam eder.
3. Erken Yunan Şiiri‟nde Sōphrōn ve Sōphrosynē‟nin İfade Ettikleri
Erken dönemde kısaltılmamış biçimleriyle saophrosynē ve saōphōn
kelimelerinin geçtikleri kısımlar daima şiirlere sonradan eklenmiş parçalar
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
olarak değerlendirilmiştir (Kollmann, 1941, 12–34). Anlamlarının da oldukça sınırlı bir çerçeveye sahip olduğu söylenebilir. Ancak bu dar çerçeveye karşın küçük ancak belirgin ayrımlara sahip farklı anlamlarda kullanılırlar. Genel itibarıyla bu kelimelerin vurgusu bir tür “feraset”, “açıkgözlük” ya da “cin fikirlilik” üzerinedir. Herhangi bir girişimde bulunan kişinin eyleminin sonuçlarının kendi yararına olup olmayacağı konusundaki
muhasebesi saōphōn kişinin tutumunun belirleyicisidir.
Ilias‟ta saōphōn kelimesinin geçtiği tek kısımda Apollon Poseidon‟la
teke tek bir dövüşe girse amcasının kendisine saōphōn (akl-ı selim sahibi)
demeyeceğinin altını çizer (Hom. Il. 21.462-463): “Ennosigaios, “akl-ı selim sahibi” (saophrōn) olduğumu söylemezdin herhalde | şayet savaşsaydım
seninle birlikte fanilerin uğruna.” Apollon‟un akl-ı selimi Poseidon karşısındaki kendi gücünün yetersizliğinin bilgisine dayanıyor gibi görünmektedir (North, 1966, 5). Nitekim saōphōn‟un kendiliğin bilgisi çerçevesindeki bu kökensel anlamı tarihi süreçte başka kılıklarda yeniden tezahür
eder.
Odysseia‟daki kısım ise “selim” olanın hangi açıdan zarar görmemiş
olduğunu vurgular. Hiç beklenmedik bir şekilde Odysseus‟un geri döndüğünü müjdeleyen Eurykleia‟ya karşı Penelopeia şöyle söyler (Hom. Od.
23.11-13): “Sevgili anacığım, tanrılar „divane‟ (margos) etmiş seni, yapabilir
onlar | „bön‟ (aphrōn) hale getirebilirler ziyadesiyle „anlayışlı‟ (epiphrōn)
olsa da birisi | „aklı-kıt‟ (khaliphrōn) birini bile revan ederler „akl-ı selim‟in
(saophrosynē) yoluna.” “Anlayışlı” (epiphrōn) olmakla “akl-ı selim” (saophrosynē) arasındaki yakınlık, tam da “bön” (aphrōn) ve “aklı-kıt” (khaliphrōn) olmaktan uzaklıklarından kaynaklanır. Dolayısıyla hem sezgilerin
hem düşüncelerin mercii konumundaki phronēsis bir noksanlıktan kurtularak “akl-ı selim sahibi” (saophōn) hale gelir (krş. Theog. 431; Hdt. 1.4.2;
Xen. Mem. 4.3.2). Aynı kısmın biraz ilerisinde (Hom. Od. 23.30) Eurykleia
bu sefer “akl-ı selim”in (saophrosynē) Telamakhos‟un babasının “niyetler”ini (noēmata) gizli tuttuğu yer olduğunu ifade eder. Saophrosynē,
phronēsis‟i kimi noksanlıkların yol açtığı zarardan koruduğu gibi, niyetle-
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
7
rin muhafaza edildiği bir korunaklı alan olarak hizmet eder. Ancak dışarı
çıkması engellenen tek unsur gizli niyetler değildir. Kişiyi bir kabahat
işlememekten alıkoyan “hicap” (aidōs) gibi, saophrosynē de kişinin kendi
arzu ettiği halde ortaya çıktığından çevrenin arzu etmeyeceği bir eylemi
olduğu sırada söz söylemekten çekinince, yoldaşı Peisistratos durumu
şöyle açıklar (Hom. Od. 4.158-160): “zira “akl-ı selim sahibi” (saophrōn)
biri, hürmet edip çekindi yüreğinde | gelip de buraya baştan aceleci sözler
etmeye senin | karşında, bir tanrınınki gibi bize hoş geldiği halde onun
sadası.” Peisistratos‟un kullandığı “hürmet edip çekindi” (nemessatai)
ifadesinde başvurulan nemesaō fiili “hınçlanmak” anlamına gelebileceği
gibi (krş. Hom. Il. 15.103), “toplum açısından münasip olmayandan kaçınmayı” da ifade eder (krş. Hom. Il. 16.544). Bu kaçınma peyderpey kişiyi
akl-ı selim sahibi yaptığı gibi, akl-ı selim sahibi oldukça da kişi bu kaçınmayı sürdürmekte ısrarcı kılar. Dolayısıyla Telemakhos‟un durumunda
saophrōn olmak, Apollon ve Eurykleia‟daki gibi bir vaziyeti değil, aynı
zamanda bir eylemin bastırılmasını ve dizginlenmesini ifade eder. Bu özelliğiyle de bir tür “saygılı bir mesafede tutan ihtiyat” (Verdenius, 1987, 66)
olarak anlaşılabilecek aidōs‟la oldukça yakın bir yerde konumlanır. Nitekim yukarıda Apollon‟un amcası Poseidon‟la dövüşmekten alıkoyan
saophrosynē, onun “hicap etmesi” (aideomai) ile tezahür eder (Hom. Il.
21.468). Aidōs ile saophrosynē arasındaki bu irtibat Yunan klasik çağında
soykütüğe ilişkin bir bağlantının oluşturulmasına kadar vardırılır. Nitekim
North‟un da işaret ettiği gibi (North, 1966, 6), MÖ 4. yüzyıla tarihlenen
bir epigram şöyle bir seslenişle başlar (Kaibel, 1878, 13 § 34): “Muhterem
Sōphrosynē, alicenap Aidōs‟un kerimesi.”
Erken Yunan şiirinin Ilias ve Odysseia dışındaki örneklerinde
saophrōn‟un kullanımları haddini bilmez tavırlarla karşıtlık oluşturur şekildedir. Dionysos‟a İlahi‟de tutsak haldeki tanrıya hürmet etmeyen tayfaların davranışları sonucunda Dionysos bir aslana dönüştüğünde geminin
dümencisi “mûtedil yürek”e (saophrōn thymos: Hom. Hymn. 7.49; Gören, 2021, 110) sahip biri olarak nitelenir. Dümencinin tayfalardan en
önemli farkı tutsak haldeki kişinin bir tanrı olduğunu fark etmiş olmasıdır. Herkes korkudan koşuştururken, dümenci itidalini kaybetmeyen bu
tavrıyla dümeninin başında kalmaya devam eder. Saophrosynē‟nin kişinin
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
gerçekleştirmesine mani olur. Telemakhos Sparta‟da Menelaos‟un konuğu
8
Erman Gören
haddini aşmasına mani olan durdurucu gücü burada dümencinin mutedil
bir ruh dinginliğini muhafaza edebilmesine imkan tanır.
Nitekim Theognis‟in bir elegeia beyitinde aynı saophrōn thymos belirli bir zıtlık içinde belirginleşir: “Bunları bilip, aziz yoldaşım, hakkaniyet-
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
le amel ederek | mutedil bir yürekle „pervasızlık‟tan (atasthalia) ârî” (Thgn.
754). Ilias‟ta geçtiği bir kısımda “pervasızlık” (atasthalia) ile sōphrosynē
arasındaki
karşıtlık
sōphrosynē‟nin
aidōs‟la
yakınlığını
pekiştirir.
Paulydamas‟ın öğüdünü dinlemeyip ahaliyi sur içine alıp güvenliğini sağlamadığından Troia ordusu hezimete uğrayınca Hektor şu sözleri söyler:
“şimdi madem helâk ettirdim ahalimi “pervasızlığım” (atasthalia) yüzünden, | “hicap ederim” (aideomai) Troialılar‟dan, feracesi-yerlerde-sürünen
Troialı-kadınlar‟dan.” Dolayısıyla sōphrosynē sahibi olan “pervasızlık”
(atasthalia) yapmaz, olur da ortaya bir pervasızlık çıkarsa, neticede telafisi
ancak aidōs (hicap) göstermekle mümkündür. Farklı bir karşıtlık Theognis‟in başka bir elegeia beyitinde sōphrosynē ile hybris arasında kurulur
(Thgn. 379). Hybris burada haksız davranış ya da “zulüm”dür. Bu karşıtlık
Yunanca külliyatta ilk defa Theognis‟te toplum barışı çerçevesinde politik
bir kimlik de kazanır (Thgn. 39-42). Nitekim Epikharmos‟un da mısralarında sulhun neticesi olan kişileşmiş haldeki “Sükûn” (Hāsykhia =
Hēsykhia) komşusu olarak Sōphrosynē‟nin yakınında sakin olur (Epichar.
101; krş. Thuc. 1.84.2). Öte yandan, Theognis‟te sōphrōn kişi içki masasında aşırılığa kaçmayı engeleyen bir zapt-ı nefs ile davranır, ancak sōphrosynē zapt-ı nefsin kendisi değil, nefsi zaptetmeye imkan tanıyan zihin
durumunu ifade eder (Thgn. 497-498). Birbirine oldukça yakın ancak
farklı anlamlarda kullanıldığı bu bağlamlarda sōphrosynē toplum ya da
tanrılar nezdinde belirli bir sınırı aşmamayı, fevri itkilerle değil şuurla
davranmayı mümkün kılan zihin durumunu kasteder. Ancak Klasik Yunan düşüncesinin sōphrosynē formülleştirmeleri zaman içinde daha yerli
yerine oturmuş bir tanım arayışı içine girecektir.
4. Klasik Yunan‟da Sōphrosynē‟nin Genel Çerçevesi
Tragedya şairlerinde genel itibariyle sōphrosynē “kendine hâkim olma” vurgusu taşımaz. Aiskhylos‟ta bütünüyle eril bir erdem olarak sunulan
sōphrosynē, hybris‟in mümessili olduğu toplum müesseselerine (tiranlık,
adaletsizlik, saldırganlık, kadınsılık ve barbarlık) karşı, yerli yerince bir
“şehir-devleti”nin (polis) değerlerinin (özgürlük, adalet, saldırganlığa karşı
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
9
nefs-i müdâfaa, erkeksilik ve Hellenlik) tarafında yer alır (North, 1966, 33).
Sōphrosynē ile hybris arasındaki bu net karşıtlık, neticede insanda sōphrosynē‟nin “takva” (sebas) sahibi biri gibi ilahî olan karşısındaki sınırlarını
ihlal etmeme biçimindeki genel çerçevesini ortaya koyar. Aşırılığı, sınırları
şiarıdır. Her ne kadar örneğin sōphrōn için cinsî açıdan “iffetli” (Aeschl.
Ch. 140; Eur. El. 1099) ya da “kendini hâkim olan” veya “zapt-ı nefs sahibi” (Aeschl. Ag. 1664; Soph. Ai. 132; krş. Plat. Rp. 415d; Xen. Hel. 6.2.39;
Thuc. 3.82.8) gibi anlamlarda tragedya şairlerinin ve diğer Klasik Çağ müelliflerin müşterek kullanımları bulunsa da, bir mefhum olarak sōphrosynē‟nin farklı irtifalarda farklı işlevleriyle oldukça çeşitli bir anlam alanı
sunduğu ortadadır.
Nitekim Sophokles‟te sōphrōn olmanın gerekleri sōphrosynē ile hybris arasındaki politik gerilimden daha ziyade zihnin işleyişine kaydırılır.
Neticede insanî olan ile ilahî olan arasındaki uçurumun şuuruyla ihlalden
kaçınmanın yerini, “soylu” (eugenēs) değerler taşıyan kahraman ile zaaflarıyla baş başa kalan sıradan insan arasındaki gerilimi yönetebilen bir zihin
durumu alır (North, 1966, 50–51). “Gaflet” (atē) yüzünden manevî gözleri
kör olan tragedya karakterinin sınırları ihlal ettiğini bile fark etmeyen bir
kendini bilme eksikliği gerek Oidipous Tyrannos‟taki Oidipous‟ta gerek
Antigonē‟deki Kreon‟da gerekse Aias‟taki Aias‟ın zaaflarında ön plana
çıkar. Sōphrosynē kendini bilmektir (sōphrosynē esti to heauton
gignōskein: Plat. Alc. 1 131b; Alc. 1 133c, Amor. 138a, Ch. 164d, 165b, 167a,
169d) önermesinin Platon‟daki defalarca ifade edilmesi tragedyadaki bu
temsille koşutluk arz eder.
Euripides‟teki aklî olanın aklî olmayana galip geldiği kendine has trajik bağlamda sōphrosynē aklın tarafındaki aktörlerden biri olarak belirir.
Tutkular, ihtiraslar, öfke, hırs, oburluk ya da ayyaşlık makulleştirilmesi
zihni bir tutum olarak ortaya çıkan ancak ahlakî bir sınırlayıcı olan sōphrosynē sayesinde mümkün olur. Euripidesçi aklın rehberliğiyle yola getirme vurgusu, sōphronizein fiilinin ıslah etmek, hikmetli kılmak, makulleştirmek (Eur. fr. 209.1; Plat. Gorg. 478d; Xen. Cyr. 8.6.16; Dem. 25.93) gibi
anlamlarıyla öne çıktığı bir Klasik Çağ‟ın bakış açısıyla beraber düşünülebilir. Aklın rehberliğinden uzaklaşanın yeniden akılla zaptedilmesi ya da
doğurtulması icap eder (Eur. H.F. 869; Thuc. 8.1.3; Xen. Mem. 2.1.16).
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
aşmayı yasaklayan mēden agan bu türden bir sōphrosynē‟nin öncelikli
10
Erman Gören
Şayet uzaklaşma ve yoldan çıkma icap ettiriyorsa bir tür aklını başına
getirme ya da yeniden şuurunu kazandırma (Thuc. 6.78.2; Xen. Cyr. 3.1.19;
Xen. An. 6.1.28) da sōphronizein fiilinin kabil oldukları arasındadır. Her
ne kadar aklın sınırlayıcı ve doğrultucu yönü Euripides‟te Aiskhylos ve
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Sophokles‟tekine göre çok daha belirgin olsa da, bu bakış açısı Klasik
Çağ‟ın anlayışlarına farklı seviyelerde sinmiştir. Nitekim kelimenin iffet,
imsak, itidal, temkin, ayıklık yahut *cinsî açıdan+ kendini zaptetme (Democr. DK 68 B 210; Aristoph. Nub. 962, Pl. 563; Plat. Phaedr. 237e; Aristot. Pol. 1263b9; NT I. Tim. 2.9) anlamlarındaki kullanımları erken Yunan
düşüncesinden Yeni Ahit‟e kadar takip edilebilir. Özellikle belirli hazlara
ve arzulara “hâkimiyet” (Plat. Rp. 430e; Symp. 196c) vurgusu Platon‟da da
belirginleşir. Keza Thoukydides‟te “yüreklilik” (eupsykhia) ve “ihtiyat”
(euboulia) ile ilişkilendirilen sōphrosynē (Thuc. 1.84.2) bir tür “cesaret”le
(andreia) de bağlantılıdır.
Ancak bu kullanımlar Platon‟da sōphrosynē‟nin bütün bu çerçeveyle
sınırlı tutulabileceği anlamına gelmez. Platon Klasik Çağ yazarların çeşitli
kullanımlarını, mefhum haline gelme sürecindeki bir kelimenin doğal
koşullarında gözlemlenebileceği bir temaşa alanı olarak değerlendirir.
Temaşa edilen kelime damıtılıp yoğunlaşarak bir mefhumun çok yönlü,
çok anlamlı, güçleri tanımlanmış görünümüne kavuşmasına hizmet eder.
5. Platon‟un Kharmidēs‟inde Sōphrosynē‟nin Tanımları
Bütünüyle sōphrosynē temasına hasredilmiş Platon‟un Kharmidēs diyaloğu, mefhumun tarihi seyrini ve gelişimini hesaba kattığını belli eden
oldukça kendine has bir açılış yapar. Cepheden dönen Sokrates “en yakışıklı” (kallistos) olana arzu besleyen “âşıklar”ının (erastai) sohbetine rast
gelir (Plat. Ch. 154a). En yakışıklı olarak nitelenen Kharmides baş ağrısından müzdariptir. Sokrates bu ağrıyı Thrakialı tanrı-hekim Zalmoksis‟in
öğretisine dayanan bütüncül bir tıp yaklaşımıyla iyileştirilebileceğini ileri
sürer ve bu tedavi biçiminin nihai amacı ruhu sōphrosynē‟ye eriştirmektir
(Plat. Ch. 156d-157a). Ancak bu tedavi hastaya verilecek bir şifalı bitki
yaprağının bir “efsun”la (epōidē) tamamlanması sayesinde neticeye ulaşır.
Efsunlanıp sōphrosynē‟ye sahip olmak ve baş ağrısından kurtulmak üzere
Kharmides Sokrates‟e teslim olur. Halbuki kendisi amca oğlu Kritias‟ın
gözünde zaten “açık ara kendi emsalleri ve diğerlerinin hepsi içinde tam
da en sōphrōn kişi”dir (pany poly sōphrosynestatas einai tōn nyni: Plat.
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
11
Ch. 157d). Ancak Sokrates, şayet Kharmides sōphrosynē‟ye sahipse veyahut da yeterince sōphrōn ise Zalmoksis‟ten öğrenilmiş efsunun elzem
olmadığını vurgular (Plat. Ch. 158b-c). Parça-bütün ilişkisi hususundaki bu
tartışmada, ancak bütünün sağlıklı olmasıyla parçanın da sağlıklı olabilebir şifalı bitki aracılığıyla şifa verilebileceği vurgulanır (Coolidge, 1993, 30–
32). Ancak bu tıbbi analoji, Sokrates‟in soruşturmasının ruhu sağaltmaya
yönelik bir eylem olduğunu vurgulamak üzere yapılır.
Diyalogta bundan sonrası Kharmides‟in sōphrosynē‟ye sahip olup
olmadığının dolayısıyla sōphrosynē‟nin gerçekte ne olduğunun sorgulanmasıyla geçer. Diyaloğun kimi dramatik ayrıntıları dahi sōphrosynē‟nin
yoldaşı olan mefhumlardan ayrılışını sezdirme gayesi taşır. Kharmides‟in
soruşturulacak oluşu kendisinin yüzünün kızarmasına neden olur; bu vesileyle “mahçubiyet”in (to aiskhyntēlon) onun yaşındakilere ne denli yakıştığı vurgulanır (Plat. Ch. 158c). Halbuki ilerleyen aşamada sōphrosynē‟nin
yüzün kızarmasıyla ortaya çıkan mahçubiyetten ne denli uzaklaşan incelikli bir mefhum olduğu aşama aşama ortaya koyulacaktır. Nitekim ilk
soruşturma yolu sōphrōn olan kişide “belirli bir duyuşu” (aisthēsis tis)
ortaya çıkaracağı, bunun tespit edilmesi gerektiğidir. Bu girişim ilk tanımın ifade bulmasına yol açar:
1. Kharmides‟in Birinci Tanımı: “Bir tür „sakinlik‟ (hēsykhiotēs)”
(Plat. Ch. 159b1-160d4).
Kharmides‟in bu sakinliği “her şeyi nizami ve sakince yapmak” (to
kosmiōs panta prattein kai hēsykhēi) şeklinde açıklaması onun verdiği
örneklerle (yolda yürürken ve sohbet ederken) daha net hale gelir (Plat.
Ch. 159b). Sokrates‟in bu tanımı yavaşlık-hızlılık karşıtlığı çevresinden ele
almasıyla, hēsykhiotēs‟in hem ruhani hem fiziki olarak hareketsizliği vurgulayan bir terim olarak ele alındığı ortaya çıkar. Dolayısıyla “nizami/yerine göre” (to kosmiōs) olmanın böyle olamayacağı temellendirilir.
Bu sefer Kharmides sōphrosynē‟ye evvelden beri yoldaşlık eden başka bir
mefhumu gündeme getirerek onu tanımlaya yeltenir:
2. Kharmides‟in İkinci Tanımı: “Bir tür „hicap/edep‟ (aidōs)” (Plat.
Ch. 160d5-161b4).
Kharmides‟in yeni tanımında sōphrosynē “mahçup olmayı ve mahçup
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
ceği, dolayısıyla ancak ruhta sōphrosynē‟nin bulunması sayesinde bedene
12
Erman Gören
bir insan”ın (aiskhynesthai poiein hē sōphrosynē kai aiskhyntēlon) meydana gelmesini sağlar. Sokrates‟in bu tanımı ele alırken “nizami/yerine
göre” (to kosmiōs) olanla oldukça yakın bir yaklaşımı yansıtan “yerli yerinde” (to kalon) olmayı kanıtlamasından kullanmaya devam etmesi kayda
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
değerdir. Sokrates ardından to kalon ile to agathon‟un birbiriyle içiçe
geçtiği kalokagathia idealini hatırlatır tarzda Odysseia‟dan bir alıntı yaparak kanıtlamasını sürdürür: “hicabın/edebin muhtaç kişide bulunması iyi
değildir” (aidōs d‟ ouk agathē kekhrēmenōi andri pareinai: Plat. Ch. 161a =
Hom. Od. 17.347). Dolayısıyla yerine göre iyi olan aidōs ile her durumda
iyi olması gereken sōphrosynē‟nin de ayrılık zamanı gelmiştir. Yeniden
tanımı çürütülen Kharmides bu sefer bir ruh durumu yerine, bir eylem
durumununa tanımı için müracaat eder:
3. Kharmides‟in Üçüncü Tanımı: “Kendisine ait işleri yapmak (to ta
heautou prattein)” (Plat. Ch. 161b4-162b11).
Kharmides‟in yeni manevrasının Kritias‟tan mülhem olduğu Sokrates‟in gözünden kaçmaz. Ancak bu manevranın arkasındaki asıl niyetin
Klasik Atina‟da oldukça rahatsızlık yaratan, komedya sahnesinde da alay
konusu olan (krş. Aristoph. Ach. 833) bir tutumdan kaçınmak olduğunu
fark eden Sokrates, farklı işler yapmanın daima bir tür “işgüzarlık” ya da
“başkalarının işine burnunu sokma” (polypragmosynē) olmadığını temellendirme gayretine girişir. Ancak asıl dikkat çekici terim şimdilik hasır
altı edilir: “Kendisine ait *şeyler+” (ta heautou). Kritias ilk tanımında bu
vurguyu ihmal etmeyi tercih edip ikinci tanımında daha güçlü bir şekilde
müzakeredeki rakibi Sokrates‟e yüklenir:
4. Kritias‟ın Tanımı (Üçüncü Tanımın Yorumlanması): “İyi/soylu
şeylerin eylemi veya imali (hē tōn agatōn praksis ē poiēsis)” (Plat. Ch.
162c1-164d3).
Kritias müzakerede Kharmides‟in yerini alırken, birbirine oldukça
yakın anlamlı iki mefhumu gündeme getirir ve bunların kesin bir şekilde
birbirinden farklı olduğu üzerine kanıtlamasını kurar (Plat. Ch. 163b): “Bir
iş işlemek” (to ergazesthai) ve “bir şey imal etmek ya da birini bir hale
getirmek” (to poiein). Bu ayrımın barizliğini belirtmek için “iş işleyen”
kişiye bir “genelev” (oikēma) çalışanını örnek verir. Başkaları için bir şey
imal edenlere göre, bir iş işleyen kişiler farklıdır. İş görenlerin hepsine iyi
demek mümkün değildir. Halbuki imal edilen neticede iyiye de kullanılsa
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
13
kötüye de kullanılsa iyidir. Bu Sokrates‟in vereceği hekim örneğinde çatallanan bir görünüm sergiler. Bir hekim “birini sağlıklı hale getirerek” (hygia
tina poiōn) hem kendisi hem de onu uyguladığı kişi için yararlı bir şey
yapmış olur (Plat. Ch. 164a-b). Ancak bu sefer de şu soru belirginleşir.
zünden mi sōphrōn sayılabilir? Yararlı bir sonuç alıyorsa, bunu nasıl yaptığını bilip bilmemesinin bir önemi var mıdır? Sokrates‟in Savunması‟nda
(Plat. Ap. 21a23b, 28b30b) da merkezi rolü olan bu ne yaptığını bilmek
Kritias‟ın yapacağı yeni tanıma zemin hazırlar:
5. Kritias‟ın Yeni Tanımı: “Kendini bilmek (to gignōskein heauton)”
(Plat. Ch. 164d4-165c4).
“Sōphrosynē kendini bilmektir” (sōphrosynē esti to heauton
gignōskein: Plat. Ch. 164d, 165b, 167a, 169d) tespiti bu kısımda birkaç kez
tekrarlandığı gibi, başka Platon diyaloglarında da ifade edilir (Plat. Alc. 1
131b; Alc. 1 133c, Amor. 138a). Sokrates müzakerenin seyrini belirleyen bir
tutum sergilermiş gibi görünmekten imtina ederek, araştırmayı sürdüre
sürdüre kendisinin de daha önceden bilmediği sonuçlara ulaştığını ifade
eder. Müzakerenin bu aşamasında Sokrates‟in birkaç kez tekrarladığı
skeptomai fiili, araştırmanın anlamak üzere inceleyen bir gözle sürdüğünü, Sokrates‟in zaten hazırladığı önermeleri sıralamadığını vurgular. Kritias ve Sokrates‟in gözleri bu sefer sōphrosynē‟nin bir tür “uzmanlık bilgisi” (epistēmē) olduğu temel kanaatine çevrilir. Bu altıncı aşama
epistēmē‟ye yoğunlaşarak bir tanım arayışıyla sürer:
6. Sokrates ile Kritias‟ın Epistēmē Tartışması: “Kendisinin bilgisi”nden (epistēmē heautou) “kendinin bilgisi”ne (epistēmē autēs) (Plat.
Ch. 165c4-166e3).
Esasen “kendilik” üzerine girişilen bu müzakere, iki tür kendiliği peşi
sıra gündeme getirerek bilme çerçevesinde kişinin özelindeki bilginin
tikel niteliğinden nesnelere yönelen bilginin tümelliğine doğru bir gidişat
sunar. Öyle ki dönüşlü heautos‟la kurulan “bir kişinin kendisine ilişkin
bilgisi” (epistēmē heautou) tikel olarak kişinin sōphrōn olmasının ön koşulu sayılırken, her bir bilgi alanında sōphrōn olma için yeterli olamaz.
Zira hekimliğin bilgisine sahip kişi, kendisini bilerek değil, hekimliğin
“kendi”sini (autos) bilerek hekim olarak sōphrōn olabilir. Bu noktada
Kritias ve Sokrates‟in birbirinden oldukça farklı “kendini bilme” mefhum-
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Hekim hekimlik yaptığı için mi yoksa ortaya çıkardığı yararlı sonuç yü-
14
Erman Gören
ları ortaya koydukları söylenebilir (Tsouna, 2022, 23–28). Sokrates‟inki
insani hikmetin sınırlarını fark etmeye yoğunlaşırken, Kritias‟ınki kendisini içine kattığı aristokratik ferdin bu sınırları aşabilme doğrultusunda
adım atabilmek üzere kendi istidatlarının farkında olmasına odaklanır.
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Öyle ki burada heautos sıfatının müphemliğine bilinçli bir şekilde başvurularak epistēmē heautou ibaresiyle bir uzmanlık alanın kendine ait bilgisi
de kastedilir. Dolayısıyla zorunlu olarak “uzmanlık bilgilerinin bir uzmanlık bilgisi” ya da “erbaplığın erbaplığı” (epistēmōn epistēmē) olmak durumundadır:
7. Kritias‟ın Nihai Tanımı: “kendinin bilgisi”ne (epistēmē autēs) ve
“bilginin bilgisi” (epistēmē epistēmēs) (Plat. Ch. 166e4-167a8).
Neticede bu tartışma bilginin bilgisinin yanı sıra “bilgi yoksunluğunun bilgisi”ni (anepistēmosynēs epistēmē) de gündeme getirir (Plat. Ch.
166e7-9). “Bilgi”nin (epistēmē) ne olduğu hususundaki tartışma, “bilmek
ne bildiğini ve ne bilmediğini bilmektir” (to eidenai ha te hoiden kai ha
mē hoiden) tespitiyle sonuca bağlanır (Plat. Ch. 167a). Ancak bu aşamada
yeni bir sōphrōn tanımı gündeme gelir: “Kendisini bilmenin bizatihi bilgisine sahip biri” (tis ekhei epistēmēn hē autē autēn gignoskei). Bu kişinin
kendini bildiğini varsaymak akla yakındır; ancak “nasıl olur da neyi bilmediğini bilebilir?” sorusu “çıkmaz”a (aporia) doğru sürüklenen müzakereyi
cevapsız bir soruyla başbaşa bırakır (Plat. Ch. 169e). Kendinin bilgisinin
Kritias ve Sokratesçe yapılan farklı mefhumlaştırmaları gnōsis (tanıma ya
da aşina olma) ile epistēmē (uzmanlık bilgisi ya da ilim) arasında müphemleştirilen bir bilgi tanımının alanında devam eder. Sokrates bu müphemliği
kesin bir şekilde ortadan kaldıracak adımı atmadan, kendini soruşturan
kişinin ananevi erdemlerin sınırlarını keşfedebileceğini ortaya koyar
(Schmid, 1998, 56). Aşama aşama kendini bilmenin diğer bilgi türelerinden
ayrılığı neticesinde nihai yararının anlaşılmazlığına doğru sürüklenen diyaloğun “çıkmaz”ı (aporia), Kritias‟ın sōphrosynē‟yle bitişik saydığı ananevi
erdemlerden ayrılığı ortaya koyulur. Kritias‟ın ve Sokrates‟in kendini bilmeyi mefhumlaştırma denemeleri, sōphrosynē‟nin tarihi süreçteki yoldaşlarından nasıl ayrıldığını ortaya koyar.
Ksenophon‟un Hellenika eserinde Kritias “menfaatperestlik”i (pleoneksia) ve “çıkar” (kerdos) peşindeki tutumuyla resmedilir (Xen. Hell.
2.3.17, 21; Pownall, 2012, 1–17). Benzer şekilde başka eserlerinde de Kse-
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
15
nophon Kritias‟ı Sokrates‟ten ayrılıp Thessalia‟ya sürgüne gittikten sonra
sergilediği yerleşik sōphrosynē anlayışlarına uygun olmayan tavırları ve
Sokrates‟ten öğrendiği bu erdemi “talim” (askēsis) ile güçlendirmemesi
yüzünden eleştirir (Xen. Mem. 1.2.12-16, 24; 1.3.7-8).
hon‟dan çok farklı bir çerçeveden eleştirisi olarak değerlendirilebilir.
Özellikle Kritias‟ın soruşturmaya dahil olmasıyla bu eleştiri daha da bariz
bir çerçeve kazanır. Ksenophon‟un tersine, Platon Kritias‟ın Sokrates‟ten
uzaklaşması yüzünden yozlaştığı gibi bir argümana girişmez; bunun yerine
sahip olduğu ve amca oğlu Kharmides‟te cisimleşen –dolayısıyla şeceresinde dahi görünür olan– aristokratik sōphrosynē‟nin tanımı üzerinde bir
tartışmaya girişir (Gottesman, 2020, 254–256). Neticede Platon‟un niyeti
Kritias örneğini kullanarak sōphrosynē‟yi doğudan aristokratik değerlere
dayandırmadan yeniden mefhumlaştırmaktır. Bu mefhumlaştırma ananevi
erdemlerin sunduğu insan modelindense, Sokrates‟in Savunması‟nda tanımlanan kendini bilmenin yeniden ele alındığı Platoncu bir insan modeline geçişi temsil ediyor (Levine, 2016, 176).
İlk olarak, aşk ve “en yakışıklı” (kallistos) olarak tasvir edilen Kharmides‟e yönelik arzuyla açılan diyalog, sōphrosynē‟nin erken Yunan şiirindeki ve klasik tragedya sahnesindeki yoldaşı aidōs‟tan (hicap/edep)
kopuşunu izah ederek başlar. Ksenophon‟da Sokrates‟in sıklıkla enkrateia
(zapt-ı nefs) sahibi bir kişi olarak sunulmasına rağmen (krş. Xen. Mem.
1.2.1; 1.2.14; 1.3.5-14 vs.; Xen. Ap. 16), Kharmidēs‟teki tanımların hiçbirinde sōphrosynē bir tür enkrateia‟ya indirgenemez. Nitekim enkrateia,
yalnızca sōphrosynē‟nin bir yönüdür ve neticede ne bilginin bir şubesi ne
de bir erdem, bunun yerine sadece bir tür tamamlayıcı mizaçtır (Dorion,
2007, 137-138). Bu nedenle Kharmides‟in yüzün kızarmasıyla somutlaşan
(krş. Xen. Mem. 1.2.26; Arist. Rhet. 1390b), sōphrosynē‟nin arzuları ve
hazları denetim altında tutmak ya da evli kadınlarda eşine sadakat, genç
kızlarda iffet, delikanlılarda âşıklarına karşı edepli davranmak şekilde
idealleştirilen bir formuyla karıştırılmamalıdır (Rademaker, 2005, 257–
262).
İkincileyin yukarıda değindiğimiz selametli ve sıhhatli bir phrōnēsis
vurgusunun, Sokrates‟in tıbbi-felsefi uygulamaları sayesinde, göründüğü
kadar net olmadığı, parça-bütün ilişkisi yerli yerine oturtulmadıkça böyle
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Oysa Kharmidēs aristokratik bir sōphrosynē anlayışının Ksenop-
16
Erman Gören
bir sıhhate kavuşmanın mümkün olmadığı ortaya koyulur. Neticede sōphrosynē etimolojik kökleriyle dayandığı kaynak o olsa da, phronēsis‟in ya da
bir tür pratik hikmetin bir ürünü değil, onu kapsayan bir mefhum olarak
ele alınır.
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Üçüncü olarak sōphrosynē, Platon‟un çağdaşlarında gerek erkeksi
(Aristoph. Nub. 727-729, 962-982; Eur. Bac. 504, 641) gerek kadınsı
(Aeschl. Supp. 198, 710, 724, 992; Soph. Ai. 586; Aristoph. Lys. 507-508)
değerler açısından ifade edilen “sakinlik” (hēsykhiotēs) ve “işgüzarlık etmemek”ten (apragmosynē) uzaklaşan bir mefhumlaştırmayla ele alınır
(Rademaker, 2005, 263–266). Her seferinde bu erken mefhumlarla yollarını ayıran sōphrosynē tam bir kopuş yerine bu mefhumları kendi veçhelerinden biri haline getirir ve kendi potasında eritir.
Diyaloğun sonu müstakbel tiran Kritias‟ın Kharmides‟e Sokrates‟ten
ders almasını emretmesiyle, belirli bir karşıtlığı vurgulayarak sonlanır.
Kritias‟ın vasisi olduğu Kharmides‟e yönelik emredici “cebir”i (bia) Sokrates‟in altını çizdiği bir husus olur. Sokrates‟in değinisi, sōphrōn olmanın
“adil” ya da “doğru” (dikaios) olmakla olan akrabalığını hatırlatır (krş. Lys.
1.28). Nitekim ananevi erdemler itibarıyla, sōphrosynē başkalarının hakkını çiğnemeyen, bu dengeyi korumak adına “istişare” (boulē) önemseyen
bir çizgidedir (Plat. Ch. 176d; krş. Thgn. 41, 379, 431, 437, 454, 701, 754,
756, 1082a). Ancak Sokrates sōphrosynē‟yi bu türden bir “doğruluk”u ya da
“hakkaniyet”i (dikē) de kapsayan ancak ondan ibaret olmayan bir mefhum
olarak düşündüğünden, Kritias‟ın emredici “cebir”ine (bia) itiraz etmeden
Kharmides‟le bu konularda söyleşmeyi kabul eder. Sōphrosynē‟nin “adalet”le (dikaiosynē) de yolları bu noktada ayrılmakta, daha doğrusu kapsayıcı bir şemsiye haline gelerek adil olmanın da içerildiği bir mefhumlaştırma olarak tescillenmektedir.
Sonuç
Homerosçu mısralarda ve arkaik Yunan şairlerinde belirli meziyetlerle ilişkilendirilen ve aristokratik değerlerin taşıyıcısı olan insanın nitelikleri olarak belirginleşen belli başlı öbür kelimeler –örn. alētheia, logos, aretē
vb.– gibi, sōphrosynē de erken dönemde yüklendiği anlamlar itibarıyla
bariz bir çeşitlilik içinde görünür. Bu çeşitlilik farklı düzeylerde sınırların
ihlal edilmediği bir haddini bilirlik kadar, gerektiğinde çıkar yolu kestirebilmeyi kapsayan bir feraset ve açıkgözlüğü, ilahi olanı tanıyıp icap eden
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
17
yiğitlikle karşısında durabilmeyi de ifade eder. Bu nedenle erken örneklerinde daha sonra Klasik Çağ‟da standart karşılıklarla anılan mefhumların
çok farklı anlamları olduğu unutulmamalıdır. Nitekim sōphrosynē ve bu
ismin sıfat hali sōphrōn‟un erken dönemdeki kullanımları bu konuda
bağlamlarda sōphrōn olan kişinin davranışına yansıyan meziyeti birbirinden oldukça farklı olduğundan, sōphrosynē‟nin genelgeçer bir “ölçülülük”
mefhumuyla karşılanması mümkün değildir.
Öte yandan, Klasik Çağ‟ın mefhumlaştırmaları farklı perspektiflerde
farklı standartlaştırmalar sunar. Sōphrosynē‟nin tragedyadaki değişik görünümleri kadar, Ksenophon ve Platon‟daki birbirinden farklı mefhumlar
olarak tanımlanmaları da bu türden birden fazla standartlaştırma denemeleri bulunduğunu göstermektedir. Yukarıdaki çözümlemede görüldüğü
üzere, Platon‟un Kharmidēs‟te yaptığı kendine has mefhumlaştırma stratejisi başta geleneğin farklı kabullerini ele alıp sōphrosynē‟nin kapsayıcılığını ortaya koymaya, sonrasında da kendi çağdaşı cari mefhumlaştırmalarla hesaplaşmaya yoğunlaşır. Diyaloğun dramatik kurgusu dahi bu iki ana
stratejiyi birbirinden ayırmak üzere planlanmıştır. Henüz müzakere başlamadan sōphrosynē‟nin Klasik Çağ‟daki en genel ifadesi olan arzuların ve
hazların denetim altında tutulmasını ima eden bir bağlamla, Kharmides‟in
herkes tarafından arzulanan yakışıklılığı ve âşıklarının çokluğuna dikkat
çekilir. Diyalogda bu en genel çerçeveden aşama aşama özelleşen bir çerçeveye doğru ilerlenir. Nitekim Kharmides‟in konuşucu olduğu bölümde
geleneğin gözündeki bir erdem olarak sōphrosynē‟nin tanımlarıyla ilgilenilirken, Kritias‟ın fiilen müzakereye katılmasıyla kelimenin yeni mefhumlaştırmasının belirginleştirilmesinde iki farklı “kendini bilme” anlayışına
müracaat edilir.
Platon‟un bu mefhumlaştırma stratejisi, kendi felsefi terminolojini
inşa etme biçimi kadar, kökleri ve komşu dalları olarak farklı mefhumlarla
ilişki içinde olan Klasik Çağ‟ın mefhumlaştırmalarının ne denli “tartışmaya açık” mefhumlar oluşturduklarını ortaya koymaktadır. Bu durumdan,
Klasik Yunan düşüncesinin mefhumlarının daima eski yoldaşlarıyla bir
ilişki ve bir tür rekabet içinde nihai konumlarına tırmandıkları anlaşılmaktadır. Bu doruk noktaları sabit, tartışılmaz, geriye dönük olarak farklı
tarihi seviyelere giydirilebilir mefhumlara değil, kendi mefhum yoldaşları-
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
gösterilmesi gereken dikkati oldukça elzem hale getirmektedir. Farklı
18
Erman Gören
nı geride bırakarak gücünü korumaya ve bir süreliğine etkilerini devam
ettiren mefhumlaştırmalara işaret eder. Bir mefhumlaştırma hayatiyetini
ya ürettiği mefhumun felsefi gücüyle o dorukta uzun süre kalarak ya da
yalnızca lugattaki bir maddede iz bırakarak devam ettirir. Filolojik bir
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
hassasiyetle bu hayatiyetin sınırlarının çizilmesi ya da birbirinin üzerine
binen mefhumlaştırma alanlarının arasındaki çizgilerin silikliğinin fark
edilmesi, mefhumların felsefi gücünün yerinde bir şekilde ifadesinin yegane teminatıdır.
Kaynaklar
Chantraine, P. (1984). Dictionnaire Étymologique de la Langue Grecque: Histoire des
Mots. Paris: C. Klincksieck.
Coolidge, F. P. (1993). The Relation of Philosophy to Σωφροσύνη: Zalmoxian
Medicine in Plato‟s Charmides. Ancient Philosophy, 13(1), 23–36.
Curzer, H. J. (1997). Aristotle‟s Account of the Virtue of Temperance in Nicomachean Ethics III.10-11. Journal of the History of Philosophy, 35(1), 5–25.
Dorion, L.-A. (2007). Plato and Enkrateia. In C. Bobonich & P. Destrée (Eds.),
Akrasia in Greek Philosophy: From Socrates to Plotinus (119–138). Leiden/Boston
(MA): Brill.
Eflâtun. (1942a). Birinci Alkibiades. (İ. Şahinbaş, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1942b). Lakhes. (Ş. Kösemihal, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1942c). Lysis. (S. Eyüboğlu, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1942d). Menon. (A. Cemgil, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1943a). Phaidon. (S.K. Yetkin & H.R. Atademir, Çev.). İstanbul: Maarif
Matbaası.
Eflâtun. (1943b). Phaidros. (H. Akverdi, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1943c). Philebos. (S. E. Siyavuşgil, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1943d). Protagoras. (Ş. Kösemihal, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1943e). Sofist. (M. Karasan, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1943f). Timaios. (E. Güney & L. Ay, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Eflâtun. (1944a). Devlet Adamı. (B. Boran & M. Karasan, Çev.). İstanbul: Maarif
Matbaası.
Eflâtun. (1944b). Meneksenos. (İ. Şahinbaş, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
19
Eflâtun. (1945). Euthydemos. (H.V. Eralp, Çev.). Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Eflâtun. (1946a). Devlet I-II. (G. Rohde & A. Erhat, Çev.). Ankara: Milli Eğitim
Basımevi.
Eflâtun. (1946b). Gorgias. (R.H. Erben, Çev.). Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Eflâtun. (1958). Şölen. (A. Erhat & S. Eyüboğlu, Çev.). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Gören, E. (Çev.). (2021). Homerosçu İlahiler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Gottesman, A. (2020). The Sōphrosynē of Critias: Aristocratic Ethics after the
Thirty Tyrants. In D. C. Wolfsdorf (Ed.), Early Greek Ethics (243–261). Oxford:
Oxford University Press.
Heidegger, M. (1983). Gesamtausgabe, II. Abteilung: Vorlesungen 1923-1944, Band 40:
Einführung In Die Metaphysik. (P. Jaeger, Ed.). Frankfurt Am Main: Vittorio
Klostermann.
Heidegger, M. (1985). Gesamtausgabe, II. Abteilung: Vorlesungen 1923-1944, Band
29/30: Die Grundbegriffe Der Metaphysik - Welt - Endlichkeit – Einsamkeit. (F.-W.
von Herrmann, Ed.). Frankfurt Am Main: Vittorio Klostermann.
Heidegger, M. (2011). Gesamtausgabe: I. Abteilung: Veroffentlichte Schriften 1910-1976:
Vortrage Und Aufsatze. (F.-W. Hermann, Ed.). Frankfurt Am Main: Vittorio
Klostermann.
Humble, N. (2009). Sōphrosynē and the Spartans in Xenophon. In S. Hodkinson &
A. Powell (Eds.), Sparta: New Perspectives. Swansea: The Classical Press of
Wales.
Kaibel, G. (1878). Epigrammata graeca ex lapidibus conlecta. Berlin: G. Reimer.
Korobili, G., & Stefou, K. (2021). Plato‟s Charmides on Philosophy as Holistic
Medical Practice. In C. Thumiger (Ed.), Holism in Ancient Medicine and Its Reception (s. 201–219). Leiden/Boston (MA): Brill.
Levine, D. L. (2016). Profound Ignorance: Plato‟s Charmides and the Saving of Wisdom.
Lanham/Boulder/New York (NY)/London: Lexington Books.
Merk, A. (Ed.). (1957). Novum Testamentum Graece et Latine. Roma: Pontificii Instituti Biblici.
Montanari, F. (2018). The Brill Dictionary of Ancient Greek. Leiden: Brill.
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Eflâtun. (1949). Kharmides. (Ş. Kösemihal, Çev.). İstanbul: Maarif Matbaası.
20
Erman Gören
North, H. (1966). Sophrosyne: Self-Knowledge and Self-Restraint in Greek Literature.
Ithaca (NY): Cornell University Press.
Platon. (2016). Kratylos Giris, Metin, Ceviri ve Dizinler, Cilt 1. (E. Gören, Çev.).
İstanbul: Dergâh.
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
Pownall, F. (2012). Critias in Xenophon‟s Hellenica. Scripta Classica Israelica, 31, 1–
17.
Proklos. (2016). Adlandırmanın Ontolojisi: Platon‟un “Kratylos”una Yorum. (E. Gören,
Çev.). İstanbul: Dergâh.
Rademaker, A. (2005). Sophrosyne and the Rhetoric of Self-Restraint: Polysemy and
Persuasive Use of an Ancient Greek Value Term. Leiden/Boston (MA): Brill.
Rahlfs, A. (Ed.). (1979). Septuaginta: Id est Vetus Testamentum graece iuxta LXX interpretes. Stuttgart: Deutsche Bibelgesellschaft.
Schmid, W. T. (1998). Plato‟s Charmides and the Socratic Ideal of Rationality. Albany
(NY): State University of New York Press.
Schöpsdau, K. (1986). Tapferkeit, Aidos und Sophrosyne Im Ersten Buch Der
Platonischen Nomoi. Rheinisches Museum Für Philologie, 129(2), 97–123.
Tsouna, V. (2022). Plato‟s Charmides: An Interpretative Commentary. Cambridge:
Cambridge University Press.
Tuozzo, T. M. (2011). Plato‟s Charmides: Positive Elenchus in a „Socratic‟ Dialogue.
Cambridge: Cambridge University Press.
Verdenius, W. J. (1987). Commentaries on Pindar: Volume I, Olympian Odes 3, 7, 12, 14.
Commentaries on Pindar. Leiden: E. J. Brill.
Von Arnim, H. F. A. (1903). Stoicorum Veterum Fragmenta, Vol 1: Zeno Et Zenonis
Discipuli. Leipzig: B.G. Teubner.
Walde, A., & Pokorny, J. (1930). Vergleichendes Wörterbuch der indogermanischen
Sprachen, Vol. I. Berlin/Leipzig: Walter de Gruyter.
Öz: Klasik Yunan düşüncesinde felsefi birer mefhum biçiminde yerleşik hale
gelmeden önce ananevi değerlere işaret eden kimi kelimeler zamanla cesamet
kazanmış, çok boyutlu bir görünüme kavuşmuştur. Nitekim Yunan düşüncesinde pek çok mefhum bir “rekabet” (agōn) ortamı içinde rakibi olan farklı
mefhum namzetleriyle giriştiği başa baş bir mücadelenin sonucunda nihai makamlarına oturmuştur. Bu süreçte yoldaşı olan mefhumlarla zamanı geldiğinde
Beytulhikme 13 (2) 2023
Kharmidēs‟te Sōphrosynē: Platon‟da Bir Mefhumlaştırma Örneği
21
yolunu ayırarak Yunan insanının sahip olması gereken temel “meziyetler” (aretai) olarak Klasik Yunan düşüncesindeki hâkim konumlarına yerleşmişlerdir. Bu
sürecin bir neticesi olarak, sōphrosynē‟nin tam olarak hangi meziyeti, hangi duyulara hitap eden hazların denetlenmesini, bilgeliğin filizlenme zemini olarak
rından biri olarak Antik Çağ‟da dahi tartışma konusu edilmiştir. Bu nedenle
sōphrosynē‟nin farklı bağlamlarda ifade ettiği meziyetin yerinde bir şekilde karşılanması hususu bir tercüme probleminden öte düşünce ve yaşama kültürü tarihine ilişkin bir muğlaklık sorunu oluşturuyor. Bu makalede, sōphrosynē‟yi tarihi süreç içinde takip ederek genelde onun gibi atıf alanı geniş mefhumların tek
bir bağlamdan anlaşılamayacağını, bu tip mefhumları anlamak üzere bağlamlar
üstü bütüncül bir bakışa ihtiyacımız olduğunu, ancak bu takibatı özelde de Platon‟un Kharmidēs diyaloğuna uygulayarak bir kelimeye felsefi bir kimlik kazandırma yolundaki mefhumlaştırma stratejilerininin bir iskeletini idrak etmemizi
mümkün kılacağını ortaya koymaya çalışacağım.
Anahtar Kelimeler: Sōphrosynē, aretē, kendini bilme, mefhumlaştırma, Platon,
Kharmidēs.
Beytulhikme 13 (2) 2023
Beytulhikme An International Journal of Philosophy
hangi türden bir ahengi ifade ettiği Klasik Yunan düşüncesinin temel sorunla-